11 Eylül 2016 Pazar

ROTA AMASYA!

YENİ BİR ŞEHİR YENİ BİR KÜLTÜR
VE AMASYA..

Elimde olsa hiç durmadan ülkemi karış karış gezeceğim.
insanlarını tanıyıp hikayelerini dinleyip fotoğraflarını çekeceğim.
Nasıl güzelsin ülkem nasıl güzelsin dünya...

piyangodan Amasya çıktı bu sefer.
Şehsadeler şehri Amasya için otobüse binme vakti.
yolculuğumuz başladı ilk mola yerimiz Bolu (çok gitmek istediğim yerlerden biri)
yemek yendikten sonra yola devam ve Merzifonda ikinci mola verilir.
veeee Amasya.
 duş alınıp uyku çekildikten sonra başlasın gezmeler :)
müthiş bir tarihe sahip bir şehir.
beni en çok etkileyen ırmak kenarı ve yaylara duyulan saygı.
karşıdan karşıya geçerken amasya plakalı arabaların durması ve hiç korna sesinin olmaması beni çok şaşırttı.korna çalan yada yol vermeyenlerde başka plakalı arabalar giderseniz dikkat edin :)

ilk durak aşıklar müzesi.

Ferhat ile Şirin gibi dillere destan olmuş bir aşka şahitlik yapıp dağları delişini turladıktan sonra diğer aşıkların heykellerini görmek için müzeyi gezmeye başladık.

2. durağımız camiler oldu.
mimari yapısı, yapılış zamanları, hikayeleri dinlendikten sonra Amasyayı küçültülmüş olarak görmek için minyatür müzesine geçtik.

şehrin tamamını rehber eşliğinde görüp hikayesini dinledik.
yeni gördüğüm, dinlediğim her şey beni büyülüyor.

anlatılan çok değerli bilgilerden sonra attığın adımlar bile çok farklı oluyor.
tarihte yolculuk yapıp çok önemli kişilerin bir zamanlar bu şehirde yaşadığını bilmek o şehri dahada harika yapıyor bence.

aracımıza atlayıp Saray düzü kışla binasına gidiyoruz. heyelan sebebiyle yıkılan kışla aslına uygun şekilde ırmak kenarına yapılmış.burasınıda rehber eşliğinde gezdikten sonra Sabuncuoğlu tıp ve cerrahi müzesine geliyoruz.

benim merak ettiğim yerlerden biri olduğu için çok heycanla gezdim. ve çok etkilendiğim yerlerden biri.

tarihçesini anlatıp bununla ilgili ayrı bir yazı yazmak çok isterdim. ama kısaca yazıp geçicem sıkıcı olmasın. (google amcadan okuyun ve mutlaka gezin bence)
o zamanlar akıl hastalarının tedavisini ve fizik tedavileri suyla ve müzikle yapıyorlarmış.
bizim bildiğimiz müzik gibi değil. her burca, tene, ırka, hastalığa ayrı bir makam varmış ve o makamlarla belli dozda tedaviler uygulanıyormuş
cidden müzik ruhun gıdası yani. :)

1.gezme günün ardından günün yorgunluğunu şehri ayaklarımızın altına alıp harika bir manzara ve çay eşliğinde bitiriyoruz.(bizim tercihimiz Ali Kaya oldu tavsiye edilir)

Bu arada Amasya'nın çok ciddi bir çay kültürü var. semaverlerle çay içiyolar beim gibi çay kolikler için bu anlamda harika bir yer :)

2.gezme gününde ise çok merak ettiğim başka bir yer olan Kral kaya mezarlarına doğru yol alıyoruz.tabi oraya giderkende tarihi önemi olan yerleri es geçmiyoruz.

sevgili şehzadelerimizi görüp hazeranlar konağına merhaba deyip tırmanmaya başlıyoruz mezarları.

şehrin manzarası eşliğinde mezarlara çıkıyoruz ve oraya kadar çıkınca yorgunluğumuzu atmak için kızlar sarayı cafede dinlendikten sonra alış veriş yapıyoruz.
gittiğim yerlerden hatıralar toplamak en büyük zevklerim arasında o yüzden evim incik cıncıktan geçilmez :)

ırmak kenarında kahveler çaylar içilir ve Amasyanın tadı çıkarılır.

2 gün içinde yapılmış gibi olsa da 4 günlük bir geziydi.
harika zaman geçirdim çok hoş insanlar tanıdım.
harika söyleşilere katıldım.yazmadığım bir çok şey yaptım.
mutlaka gidin bence. :)
gezecek arkadaşlarıma nacizane tavsiyem:
mümkün olduğu kadar rahat giyinin, spor ayakkabılar can kurtarıcı oluyor :)
Amasya'ya kadar geldiniz meşhur elmasını yiyin, akşam manzarası için tepedeki kafelerden birine oturup semaver çay söyleyin kendinize.
ırmak kenarı akşam harika oluyor mutlaka akşam kahvesi içip nehrin tadını çıkarın.
Kızlar sarayı kafede gündüz manzarası eşliğinde çay içip yorgunluk atın ve bir semaver edinin kendinize :) hatıra alınacak çok şey bulamadım ama ordaki tarihi evlerin arkasından alış veriş yapın hem uygun hemde ufakta olsa bir şey bulabiliyorsunuz.
güzel sohbetleri için Amasya belediye başkan yardımcısı Osman Akbaşa,
güzel rehberlikleri ve eşlikleri için Amasya Gençlik merkezi liderlerine ve müzelerdeki rehberlere çok teşekkür ederim.
çok hoş bir geziydi.
Hadi iyi gezmeler.
sevgiler efenimmm :D



30 Mayıs 2016 Pazartesi

"GEZİYORUM O HALDE VARIM"ADA GEZMESİ...

Gezmeyi oldum olası sevmişimdir. 
bu yazımda da büyükada ve heybeli ada var:)

ilk durak büyükada,
ilk kez geldiğim bir yer,

çok beğendim özellikle faytonların olması, doğal bir ortam, temiz bir hava

hatta keşke her yerde faytonlarla seyahat edilse diye içimden çok geçirdim.

düşünsenize korna sesi yok, egzoz yok, sırf arabayı bağırtmak için takılmış absürt şeyler yok ne güzel olurdu.

büyükadada bir kilise varmış aaa hadi gidelim olduk ve doğruca Aya Yorgi Kilisesine.

belli yere kadar faytonlarla gidiliyor daha sonrasında yürüyerek devam ediliyor (baya bir yürüyerek :P )

tabi hayalperest biri olarak faytona biner binmez hayaller kurmaya, kafamda filmler çekmeye başladım:)

eski dönemlere mi gitmedim, paşa kızı mı olmadım, kocaman bir yalım bir sürü hayvanım ve çiçeklerim mi olmadı, neler neler geçti aklımdan bir bilseniz.
(çok film izlemekten ve kitap okumaktan sanırım :) )

velhasıl kelam az gittik aslında baya bir gittik yokuşları aştık ve kiliseye ulaştık.
fotoğraf çekmek yasak olduğu için kilisenin içini çekemedim.

en çok tavanını beğendim.
el sanatlarının her dalı ilgimi çekiyor tavana yapılmış olan kocaman Meryem ana beni büyüledi
değişik bir atmosferi vardı.
sonra o kadar yürüyünce bir oturup kalıyor insan.
tekrar o yolu yürümek var; deniz manzarası, kuş sesleri, tertemiz bir hava size eşlik edince çok koymuyor yol, birde muhabbeti iyi insanlarlaysanız aa ne ara indik oluyorsunuz.

yeniden faytona bineceğim diyede ayrı bir sevinç ve hızla iniverdim o yokuşu.
fayton gezisi boyunca nereye bakacağımı sapıttım resmen
evler beni benden aldı götürdü.
meydana gelip etrafı gezdikten sonra heybeli ada için gitme zamanı...

büyükadaya göre daha sakin sessiz bir ada.
tam yaşanacak bir yer.

insanı daha az, ve daha uygun.
burada da Hüseyin Rahmi Gürpınar müzesiyle İsmet İnönü evi dikkatimi çeken tarihi yerler oldu.

buranında manzarası, evleri, doğası büyüleyiciydi.

bir sürü kedi, köpek besleyen hayvansever insanlar vardı.

güneşi heybeliada da batırıp istemeyerekte olsa evin yolunu tuttum.

imkanınız varsa mutlaka gezip görün.

dipnot: mutlaka yanınıza geniş şapka alın ve rahat ayakkabılar giyin.sonrada anın tadını doya doya çıkarın :)
ayşudan sevgiler;
(geç yazdığım için k.bakmayın bir kaç ada fotoğrafını instagramda anında paylaşmıştım burada geç kaldım.)




25 Ocak 2016 Pazartesi

BİR KÜÇÜK KUMBARACIK...

Dünyada bir çok şeyin hikayesi vardır bence,
hikayesi olmayan şeyler bana ölü gibi gelir...
belki ''yok canım bunun ne hikayesi olacak!'' dediğimiz bir bardağın, çanağın yada çorabın bile ağzı olsa eminim anlatacağı çok şeyi vardır!
Gittiğim yerlerde tesadüfen hikayeler dinlemek beni hep mutlu etmiştir.
haftalarca gitmek isteyip de gidemediğim Bilecik/Pazaryeri/Kınık  köyüne bir kumbara alma sevdasına sonunda gittim.
 =)

Harika bir tecrübe ve gün oldu benim için.
bir çömleğin nasıl şekil aldığını nasıl hissedilerek şekil verildiğini yapılış aşamalarını görüp öğrenmiş oldum.
beni çok etkiledi ve bir kez daha her şeyin iyi yada kötü bir hikayesi olduğunu görmüş oldum.
Kınık köyü çömleklerin yapıldığı yer oluyor.
tertemiz havası ve misafirperver insanları var.
daha ilerisine gidildiğinde ise harika bir gölet mevcut. baharda gitmenizi tavsiye ederim (Küçükelmalı göleti)
benim amacım çömlekten yapılmış kumbara almaktı.
harika bir sohbet işin süprizi oldu.


Bir çömlek deyip geçmemek lazım
o kadar büyük el emeği var ki işin ucunda gözlerimi dört açıp lunaparka gelmiş çocuklar gibi şaşkın şaşkın her yere bakakaldım.
işin mutfağına girince ''vay be'' deyip far görmüş tavşan gibi kala kaldım.
beni çok etkiledi, hikayelere, el emeği ürünlere, eskiye, doğaya aşık bir kız olarak.
tezgaha gelip şekil alana kadar bir çok aşamadan geçiyormuş bizim çömlek kumbaramız meğer.
daha sonra bu şekilde sıkıştırılıp silindir gibi çıkarılıp kesiliyor daha kolay şekil alması için.


 sonra ustamızın tecrübeli ellerine bırakılıp şekil almaya geçiyor kumbaramız.


Ama hepsine standart şekil verip geçilmiyormuş, ustamızın dediğine göre;
dokunduğunda hissederek şekil veriyormuş.
kimisi daha ıslak, kimisi daha sert, kimisi daha yumuşak olduğu için eline aldığında karar veriyormuş nasıl olacağına.
sonra hünerli ellerinde vazo, kumbara oluveriyor çamur...

masal dinler gibi dinledim anlattıklarını.
sihir yapıyormuş gibi hiç bir anını kaçırmamak için gözümü bile kırpmamaya çalışarak hafızama almaya çalıştım oluşan çömlekleri.

kurumaları için raflara kaldırılıyor ve bitti derken aslında yeni başlıyormuş kumbaramızın işlemleri.
bunların süslenmesi, boyanması, tutkallanması, fırınlanması varmış daha...

sonrada satış için kasalara yükelenip yeni sahiplerine ulaşmak için yola çıkıyormuş kumbaralar.
benim favorim boyasız hali.
daha doğal, eski duruyor.
çay ve sohbet eşliğinde yepyeni şeyler öğrenip hayallere daldım...
harika ağırlanıp ellerimiz dolu uğurladılar.
bir daha ki gelişime bana da yaptırmak için söz verdiler.
yeni kumbaralarımla yeni hedefler için umutlar atıyorum içine.
zamanı gelince kırıp mutluluk alacağım içinden yeni yerler görmek için.
yolunuz düşerse mutlaka Kınık'a uğramanızı öneririm.
sevgiler....