29 Aralık 2023 Cuma

BİR KÜÇÜK BOZCAADACIK MESELESİ...

 Eveeeeeet...

Başlıktan da anlaşılacağı üzere konumuz Bozcaada.


Bu hikaye çoğu kişinin bildiği bir filmden doğdu.

''Bir küçük eylül meselesi''

Romantik filmleri severim. Kendimden, hayatımdan da bir şeyler bulduğum, anlık kareleri gözümün önüne getiren tatlı-acı güzel bir film bana Bozcaada hayali kurdurdu.

Sonraaaaaa hemen düştük yola.

şaka şaka nerdeee, hemen keşke düşebilseydim yola :)

velhasıl kelam aldı beni bir küçük Bozcaada hayali.

yıllar sonra da gerçek oldu.

gezdiğim yerleri çok beğendiysem aşık oldum diye paylaşıyorum.

burası da kendine aşık bırakan her sokağı, her yeri filmden bir kare gibi olan sizi gerçek anlamda anda tutan bir yer.

BA-YIL-DIMMM!

Zaman dursa da o anlarda, o yerlerde kalsam keşke.

Çoğu insanın, yazlık ev hayali vardır ya, ege de bir yer vs. (En azından benim var:) )

burası da o hayallerden fırlama gibi bir yer.

Kendine has dokusu, ortamı olan, küçük ama hissettirdiği şeyler büyük (en azından beni tatmin etti) bir yer.

2-3 günde her yerini çok rahat gezip bitirebileceğiniz bir yer.

feribot biletini online da alsanız orda da alsanız o sırayı her türlü bekliyorsunuz.

Benim tercihim (sıra bekleyeceğimi bilmediğim için) online oldu. sıra dediğim de arabalar feribotun kalkacağı yere park ediyor onlar ilerledikçe sizde arabanızla ilerliyorsunuz. erken gittiğim için binerken sıkıntı yaşamadım, çok beklemedim.

deniz yolculuğundan sonra ta ta ta taaaaaam ada :)

kalbim eridi.

benim otel tercihim Lara Butik otel oldu.

iyi ki de oldu. 2 katlı çok sevimli nostaljik bir otel. otel sahipleri sanki bir tanıdığınızın yanına tatile gelmişsiniz gibi hissettiriyor.  

merkezi konumda (gerçi ada çok büyük olmadığı için merkezde toplanmış bütün yerleşkeler, yürüyerek her yere ulaşırsınız)

odamın camından deniz ve kale manzarası gözüküyor.

kahvaltıları açık büfe, gayet taze ve lezzetliydi.

bir çok yerde kahve için ekstra ücret alırken burası ikram etti. kahve aşığı biri olarak bu benim kalbimi eritti :)

benim gittiğim ay Mayıs ortalarıydı. ve ben yazlık yer deniz kum oh sıcacıktır diye hep incecik şeyler almıştım yanıma. o aylarda gidecekseniz kesinlik kış tatiline çıkıyor gibi valiz yapın. çünkü millet kış montlarıyla sanki Uludağ'a tatile gelir gibi giyinikken ben tiril tiril yazlık kıyafetlerde dondum.

gelelim gezip görmelik yerlere

çoğu görülecek yer merkezde,

kale zaten feribottan iner inmez sizi sağ tarafta karşılıyor.

Bozcaada müzesi, Meryem ana klisesi, cafeler, restaurantlar, müze, yel değirmeni vs...

arabayla ayazma manastırı, Polente feneri, koylar ve plajlar gidilecek yerler arasında.

tabi ki güzel bir sepet yapıp Polente fenerinde gün batımını izlemeden dönmeyin.

Bozcaada için 3 gün yeterli. 3 güne çok rahat gezip güzel vakit geçirebilirsiniz.

rüzgara, güneşe, ana bırakın kendinizi

güzel bir soft müzik açın, mis gibi kahve kokusuyla adada hayallere dalın.

Ayşuuu'dan iyi tatiller...

:)









2 Ocak 2021 Cumartesi

2021

 YENİ BİR YIL YENİ BİR BEN


Her yıl yeni yılı coşkuyla kutlayan tiplerdenim ben...

yeni olan her şey hep ilgimi çekmiştir, heycanlandırmıştır beni...

yeni hedefler, eskiye vedalar, ne yapıp yapmadığımı görmek, yeni umutlar...

son bir kaç senedir yeni yılı kutlama fikrinden uzaklaşmıştım.

ya kötü bir yılsa, ya ölüceksem farkında olmadan bir felaketi kutluyorsam gibi düşünceler sarmaya başlamıştı.

nitekim 2020 felaket yılı gibi bir şey oldu.

2021 eski yılı aratır mı yoksa daha mı iyi olur bilemem, bilmekte istemiyorum açıkcası.

çünkü değişriremiceğim, elimde olmayan şeyler için üzülmekten düşünmekten vazgeçtim.

hastalık, savaş, salgın, doğal afetler...

umrumda değil.

zaten ölmek için yaşıyoruz ve bir gün bu olucak 

neden, ne şekilde olduğu durumu değiştirmez.

madem bir gün ölücem niye o ana kadar hayatımı kendime zindan edeyim.

2020 çok şey öğretti ve her sene aslında ne kadar çok şey bilmediğimi daha ne kadar çok gidicek yolum olduğunu görüyorum.

Hayatta her şey çok büyük tecrübe.

şimdi yeni bir yıl, yeni bir sayfa, bilinmezlik...

her sene ajandama notlar alır, hedefler yazarım ve yıl sonunda ne kadarı gerçek olmuş neeri yapabilmişim yada yapamamışımı görür heycanlanırım.

yazmayı seviyorum ve ne noktada olduğumu en iyi yazarak görüyorum.

size saçma gelebilir 

yasaklar, salgın vs. var ne heycanı ne hedefi...

doğru var olucakta belki daha kötüsü olucak. 

ama bu benim elimde yada kontrolümde değil 

kendimi paralasam da değiştirip düzeltebileceğim bir şey değil

onun yerine ölüceğim ana kadar hayatımı güzelleştirmek daha çok işime geliyor.

biraz da dolu tarafından bakmak bence ruh sağlığımız için daha iyi.

2021 den beklentilerim ahım şahım değil

kendimi geliştirmek odaklı çoğu

ve bu beni çok heycanlandırıyor.

yapmak istediklerim, hedeflerim koca bir yılda alıcağım dersler, öğreniceğim şeyler, tanıcağım insanlar ve ben

içimde kıpır kıpır bir çocuk var.

koca bir yıl daha bittikten sonraki halim o kadar merak ediyorum ki bu da beni gülümsetiyor.

hayata daha umutlu bakmamı sağlıyor.

olan olayları kabul edip kucaklamamı yeni yollar keşfedip sorun odaklı olmamı engelliyor.

hoşçakal 2020

öğrettiğin iyi kötü bir çok şey için teşekkür ederim sana

aldığım dersler için kendimi bulmam için büyük bir tecrübeydi.

ufacık şeylerin bile anlamı aslında o kadar büyükmüş ki

en önemlisi tabiki sağlık

hem beden hem ruh

sonra sevdiklerimle kucaklaşmak ne büyük bir nimetmiş.


2021 den daha umutluyum

umudum olaylar, gidişat değil 

içimdeki ben

yeni yıl çok güzel şeyler katsın size de

hedefleriniz istekleriniz gerçek olsun

sevdiklerimizle kocaman kucaklaştığımız, onların çok değerli olduğunu söyleyip gösterebildiğimiz ve en çok kendimizi gerçekleştirip mutlu olduğumuz bir yıl olsun.

çok şey olsun hepsi de güzel olsun, umutlu olsun kocaman kahkahalar olsun.

olsun işte güzel güzel dilekler güzel güzel şeyler olsun.

:)

ayşu'dan mutlu senlere... 



24 Mayıs 2020 Pazar

HOŞÇA KAL 26

26 YAŞ DA BİTTİ!
Zaman çabucak geçiyor.
aa ben ne ara bu kadar büyüdüm diye hayret ediyorum.
27 YAŞ...

16 yaşlarındayken en çok 18 yaşıma gelmek isterdim.
bir an önce büyümek reşit olmak özgürlüğe merhaba demek beni deli gibi heyecanlandırırdı.
hatta 14 'üm den itibaren hep yaşımı büyük söyler ''anne büyük duruyorum'' dimi diye onay beklerdim.

Ablam 25 yaşına bastığında benim için o kadar büyük bir yaştı ki aklım almıyordu.
şaka gibi koskoca 25 yaş nasıl oldu o kadar diye şaşırırdım. şimdi ben 27 ime geldim ve bana hiç de büyük bir yaşmış gibi gelmiyor :)
bu yaş muhabbetine sayfalarca yazabilirim aslında ama bu yazımda amacım 26 nın bana öğrettikleri.

son 3-4 seneyi de dahil edip 26 yaşın kattığı gerçekler.
laf aramızda 26 nın çok iyi geçtiğini söyleyemem. 
neyse gelelim kazandırdıklarına, kaybettirdiklerine...
ilk olarak ''HAYIR'' demeyi öğrenmek lazımmış.
istemediğiniz şeylere, insanlara hayır deyin. bu o kadar önemli ki sonra çok saçma durumlara tahammül edip kendinize tahammülünüz kalmıyor.
ikinci olarak sizi aşağı çeken sizi değersiz hissettiren negatif olan ne olursa olsun şiddetle UZAK DURUN.

Hiç kimseyi çekmek zorunda değilsiniz. En önemli kişi sizsiniz sizi önemsemeyen hiç kimseyle 1 dk bile geçirmeyin.
üçüncü olarak hiç kimseyi tam olarak mutlu edemezsiniz. insanları çok ciddiye almayın nasılsa inanmak istediklerine inanıp istedikleri şeyleri söyleyecekler. Ne yaparsanız yapın KİMSEYE YARANMAYA, MUTLU ETMEYE çalışmayın.

Asla tam olarak hiç bir şey yetmez, tatmin olmazlar çıkarları bittiği ilk fırsatta yine kötü olan siz olursunuz.
İSYAN ETMEYİN onun yerine bolca ŞÜKREDİN. isyan ettiğiniz şey belki de sizi sona götürecekti ve Allah engel oldu bir de bu açıdan bakın.
İstenmediğiniz ortamda, kişi de DURMAYIN. kapatılan kapıya sırf kapanmasın diye elinizi koymayın. o kapı bir şekilde kapanacak zaten ZORLAMAYIN.

Hiç kimseye MECBUR DEĞİLSİNİZ karşınızdaki kocanız bile olsa kendinizi mecbur hissetmeyin.
Hayatta ki en önemli şey AİLE ona sıkıca sarılın ne yaparsanız yapın sizi sevmekten, yanınızda olmaktan vazgeçmezler.
ÖNCE BEN, BENİM DUYGULARIM, BENİM İSTEDİKLERİM, BENİM KALBİM... BEN demeyi öğrenin.
çünkü bu hayatta siz ne kadar kendinizi yok sayarsanız kimse sizi görmek, anlamak için uğraşmıyor. siz kimsiniz, nelerle mücadele ediyorsunuz, ne yaşadınız kimsenin umurunda bile değil. Umurumda diyenlere inanmayın ilk fırsatta kaçacak delik ararlar yada sizi bacağı kırık atmışsınız gibi vururlar.
26 yaş çok fazla şey öğretti yada bir kaç senenin son damlası oldu.

hayat tecrübe ederek yaşansa da bazen başkalarının ki size ders olmalı.
önce ben..
ben varım, benim duygularım daha önemli ve ben çok değerliyim demem lazımmış.
o bunu istemiyor giymeyim, söylemeyim oraya gitmeyim değil ben bunları istiyorum beni seven böyle de sevebilir demeliymişim.
kimsenin hayatında zorla duramam kimse de benim hayatımda ve herkese 2.şans verilmezmiş.
birinin gerçek yüzünü gördüğüm de değişir bekleyeyim demek yerine başkasına bunu yapan bana da yapar deyip hızla uzaklaşmalıymışım.
her anım her yaşım ayrı güzel evet, zor zamanlarım da olacak ama ben bana yeterim kendimi seviyorum kimseye ihtiyacım yok deyip bolca dua etmeliymişim.
insan çok aciz istediklerimi aciz bir kuldan beklemek yerine Allah'a yönelip ondan istemeliymişim. çünkü kimse kimseye çıkarsız iyilik asla yapmazmış.

teşekkür ederim 26 yaş çok şey kaybettirdin sanıyordum ama çok şey kazandırmışsın.
kendime söz veriyorum yaşım ne kadar büyüsede içimdeki çocuğu öldürmicem.
benim için gerçekten değerli olan şeyleri ve kendimi önemsicem.
hatalarımdan ders alıp daha güçlü yola devam edicem.
bir sürü hayal kurucam, gezicem, kocaman kahkahalar atıcam.
bolca şükredicem ve hikayemi güzel bitiricem.
Güzel şeyler getir 27 yaş.




18 Nisan 2019 Perşembe

BİRAZ MAZİ BİRAZ NOSTALJİ...

ESKİYE ÖZLEM...
hani yaşlı büyüklerimiz der ya bizim zamanımızda böylemiydi? diye.
içimde bir nine var şuan bas bas söylüyor bunu bana...


konu nereden açıldı o nine nasıl içime girdi kısmına gelirsek benim antika ve kitap aşkımdan :)
arkadaşımla bursa da sahaf gezelim dedik 
yeni kitap almayı çok sevsem de ikinci el ve eskimiş kitapların yeri  farklı bende.
kokuları bile ayrı ayrı güzel.
neyse hadi gidelim gezelim derken eski bir dükkana girdik ikinci el eski kitaplar eski eşyalar daktilolar neler neler.
benim direk verdiğim tepki ben burada ölmek istiyorum oldu.
:)

zaten kitapçılardan çıkamayan ben eski eşyaların nostaljinin kucağında buldum kendimi lütfen zaman dursun ve ben tek tek o kitapları koklayayım eşyalara dokunayım sonra hikayeleri hakkında hayaller kurayım kimsede günümüze çağırmasın beni.
tabi ki öyle olmadı ama orada geçirdiğim süre zarfında olduğum andan baya koptum o kadarı bile güzeldi.
alışverişimi yaptım 
eee dururmuyum girdi o nostalji tozu içime hadi başka bir dükkana :)

sonra eski zamanlar geldi aklıma
heh işte o ara girmiş bizim nine içime.
çocukluğum geldi aklıma, o zamanlarda ki insanlar o zamanlardaki güven, saygı insanların biraz daha insan olduğu anlar...
ah evladım eskiler farklıydı diye başladık biz nineyle sohbete
-o zaman insanlar başka severdi.
sevmek, özlemek, aşk, küçük, büyük farklıydı.
terbiye vardı terbiye.

bir kere çocuklar özgürdü, sokaklarda kahkaha sesleri vardı, çay bardaklarının sesleriyle karışır çekirdek sesleri araya kaynar dedikodular her devirde olurdu :)
aaa komşu teyzeler örgü örerdi bilmem kim amca kahveden dönerdi 
gerçekti işte evladım her şey, komşu komşuya güvenirdi
o zamanlar bilinirdi ev alma komşu al sözünün önemini...


-ah be ninem bilmem mi benimde çocukluğum sokaklarda geçti oyuncaklara ihtiyaç duymazdık iki dal bir taş bolca hayal gücü.
gece geç saatlere kadar oynardık salçalı ekmekler yer çişimiz gelse oyundan kopmamak için gerekirse altımıza işerdik.
-heh evladım işte o zamanlar özeldi. tabi kötü şeylerde olurdu ama bu kadar göz önünde değildi bir utanmak duygusu vardı ar, edep, haya vardı.
peki aşklar ninem onlarda var mıydı?
olmaz mı, dedi içimde ki nine mahçup bir gülümsemeyle
şimdikinin klavye aşklarından değilmiş, adam gibi sevilir kopyala yapıştır gibi taklit edilmezmiş ilişkiler.


aç hayvanların leşlere baktığı gibi insanlar iki dakikalık zevk için bakmazlarmış birbirlerine. masummuş aşklarda...
çocukluğumuz gibi saf ve temizmiş...
eee ninem noldu da insanlar bu hale geldi biz bu hale geldik?
....
oooo herşeyi de size anlatacak değilim ninemle aramda gerisi :)
koyu bir muhabbet bolca eskiye özlem...
ah o eskiler eskimiyorlar bir türlü.


geçmişi herkesten daha çok özleyen biriyim çocukluğum değil sadece eski dönemlerde var.
daha neler var.
yaaa bir eski dükkan nerelere götürdü beni.
bu arada eskiye özlemle ilgili harika bir film var en azından bana çok hitap etmişti çok beğenmiştim izlemek isterseniz: ''pariste bir gece yarısı'' verdiği mesaj çok anlamlı.
sevgilerimle
  :)


ZAMAN

tutamadığımız tek şey zaman...
akıp giden, nelerin olacağını bilemediğimiz gizemli bir kelime.


zamanla kavgası olanlar vardır
zamana bırakanlar


ne garip şey şu zaman aklım almıyor.
Shakespeare'inde dediği gibi ''zaman ecele akar''
ölmek için geldiğimiz bu hayatta yaşamaya çalışmak bana ironik geliyor.
yer çekimine direnmek gibi.


1 saniyenin bile telafisi yokken neler için hayatımızı mahfediyoruz.


gerekli gereksiz herşeye en değerli şeyimi, zamanı mı harcarken kendime niye vakit ayırmıyorum
niye önce ben diyemiyorum, diyemiyoruz.
bu hayata sadece yemek yemek, öylesine yaşamak için belli rutinleri tekrarlamak için gelmiş olamayız.


şu ana gelene kadar neler yaşadım.
neler denedim, tecrübe edindim.
işte o anlarda zamanın göreceliğine şaşırıyorum.

ufak bir tavsiye benim gibi hissettiğiniz de geçmişe dönün.
belki 3 sene belki 5 sene geçmişe.
inanın neler değişmiş şaşırıp kalıyorsunuz.


bu yaşların, geçen sürenin telafisi mümkün değil o yüzden yaşayın bu hayatı.
keşfedin, okuyun, yeni şeyler deneyip sizi siz yapan şeyleri öğrenin.
önce ben deyip günde bir saat bile kendinize vakit ayırıp şımartın kendinizi.
sevdikleriniz hayattayken sıkıca sarılın, daha çok sevin, telafisi mümkün şeyleri telafi edin.


o yüzden zamanınızı kime nasıl harcadığınıza dikkat edin.
en çok kendinizle vakit geçirin asla boşa olmayacak bu vakit.
hayatta tek telafisi olmayan şey zaman unutmayın
sevgilerimle ayşu ;)

24 Ocak 2018 Çarşamba

AFFETTİM GİTTİ!

Affetmek büyük erdemmiş...
Kim demiş?
canımızı çok fazla acıtan, kalbimizi kırmayı geçtim paramparça yapan, bizi hiç acımadan ezip geçen,arkamızdan kuyumuzu kazıp yüzümüze gülen,iyi niyetimizi suistimal eden birde yetmezmiş gibi dedikodumuzu yapıp yapıp ben aslında onu çok seviyorum diyenleri nasıl affedeyim yahu?
''Besle kargayı oysun gözünü'' yada ''yediği kaba tükürmek''
gibi harika sözler varda şimdi hepsini kullanmayayım :)

eminim şuan bu yazıyı okuyan bir çoğumuz ikiyüzlü hatta çok yüzlü, kullanılmış, arkadaş darbesi almış, sevdiklerinin ihanetlerine uğramış insanlarız.
o insanlara ''naber sinsi''dememek için zor tutuyoruzdur kendimizi
en azından bazen ben zor tutuyorum :)
neyse ....

sılanın şarkısında geçiyor ya hani ''aldattım,aldatıldımda...'' diye
dedikodu yaptım yapıldı da :)
eleştirmek kolay ama insan başta kendine dürüst olup kendini eleştirmeli.
şimdi ben desem ki ben kimseye şunu yapmadım niye başıma geldi? 
demezler mi arkadaş emin misin diye?
kimse sütten çıkma ak kaşık değil bunu hepimiz biliyoruz.
benimde çok hatalarım oldu, olacakta...
hatasız kul olmaz hatamla sev beni diye de şuraya yapıştırayım :)
ama bu tarz davranışların can yaktığını anladığımdan beri yapmayı azalttım.
çok dürüstçe ve vicdanım rahat söyleyebilirim!

çünkü baktım ki onu çekiştir, bunu kötüle, ben harikayım diyen insanlarla bir arpa boyu yol alınmıyor
ve konuştukça konuşulup canın sıkılıyor
en sonunda kendini depresyonun soğuk ellerine bırakıyorsun
orda dur kızım dedim.
yapılmasını istemediğin şeyleri başkasına yapma söylemede
g*t'ün yiyorsa çık adam gibi karşısına söyle...
böyle böyle bu tarz şeyleri azaltınca bu sefer neden bana yapıyorlar 
niye insanlar ihanet ederler çıktı su yüzüne
bu sefer insanları af edememeye başladım.
susmalarım içime atmalarım başladı. insanlardan hızlıca uzaklaşmaya başladım
ve şiştim.

ruhum kocaman affedemediğim insanlarla dolu bir balon oldu.
konuşamadıklarım rüyalarımda o kişilere haykırdığım kabuslar oldu.
o insanlarla karşılaşmaktan kaçtım,gözlerine bakamadım.
içime attım ve şiştim.
annem ve okuduğum bir çok kitap sayesinde aştım.
baktım şişen benim, ruhum zedeleniyor yanlışı yapan onlar, yüzsüzlüğe devam ediyorlar olan bana oluyor.

affet dedim affetmen lazım.
Allah bile en büyük günahları, en kötü insanları affediyor
mevlana Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...diyor
ben niye, neden affedemeyim?
affet ve yoluna bak
affet ve ruhunu şişirip yıpratan o balondan kurtul
affet çünkü çaydan kahve olmasını bekleyemezsin
affet insan oğlu nankördür değiştiremezsin
affet sana zarar verenler hayatında iz bırakamasın
kocaman bir ohhhh affettim gitti de onları vicdanlarına terk et.
heeee affettin diye tekrar aynı hataları yapmada 
sen yoluna devam et bırak onlar hayattan af dersi alsınlar....
''AFFETTİM GİTTİ''

bana kötülüğü dokunmuş 
kalbimi kırmış arkadaşlarım
affettim sizi!
en çokta kendimi affettim!
affetmeyi öğrendiğim için...
kötülükleriyle iyilik dokundurdular bana
yapmam ve yapmamam gerekenleri gördüm, görüyorum.
şimdi içimdeki o balon inmeye başladı.

çünkü ben olanı değiştiremem
doğru da söylesem, haykırsam da değişmeyeni değiştiremem
geçmişimdekileri affettim
kızgın, kırgın değilim onları öyle kabullendim.
inanın çok rahatladım.
Marie Rose Balter'inbir röportajında başarısını şu sözleriyle anlatmış ben çok etkilendim açıkcası:'' En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. Affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile...''

her yaranın çok önemli dersleri var hayatımızda. affetmek, özellikle başta kendimizi hem çok büyük hem de zor bir yolculuk.
 hemde başardığımızda rahatlayıp kurtulduğumuz bir yük.
illaki affedemediğim kişiler vardır umarım onlarıda affedebilirim.
affedip bağışlama gücünü kendinizde bulmanız dileğiyle...
affedip affediliriz umarım
ve af edilecek daha az şey yaparız
hem kendimize hem başkalarına...
Ayşenur'dan sevgilerle...